Etiketler

2 Haziran 2014 Pazartesi

Anathema yeniden...

Önceden bir bağ kurmuşsanız asla kopmayacaktır Anathema ile. Ne zaman gerçekten bir şeyler hissediyor olsanız fon müziği olarak kulaklarınızda yankılanmaya başlayacaktır Anathema. Duyguları müziğin kalbine yerleştirmekte diğer her gruptan sokaklarca ötede olan Liverpool'lu dostlarımız yenir bir albümle karşımızdalar:  Distant Satellites.              



Cümlelerime başlamadan önce artwork'un ne kadar güzel olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Weather Systems ile kendini gösteren harika albüm kapağı bir gelenek haline gelecek gibi. Albümün kimi şarkılarının mix'ini yapan We're Here Because We're Here prodüktörü, Porcupine Tree'den de tanıdığımız Steven Wilson'ında dediği gibi ; çok az şey bir albümün kapağı kadar önemlidir.İyi bir yemeği kullanılmış bir tabakta servis etmenin bir anlamı yoktur sonuçta.

  1. "The Lost Song, Part 1" - 5:53
  2. "The Lost Song, Part 2" - 5:47
  3. "Dusk (Dark Is Descending)- 5:59
  4. "Ariel" - 6:28
  5. "The Lost Song, Part 3" - 5:21
  6. "Anathema" - 6:40
  7. "You're Not Alone"- 3:26
  8. "Firelight" - 2:42
  9. "Distant Satellites"  - 8:17
  10. "Take Shelter" - 6:07
Tracklist ortaya çıkalı uzun bir süre oluyor. Albümdeki şarkıların yine hemen hemen hepsi Danny Cavanagh imzalı. Weather Systems gibi bu albüm de 3 parçadan oluşan bir The Lost Song serisi ile bizi karşılıyor. Bu serinin son parçası part 3, albümün ilk single'ı olma şerefine de sahip.Anathema alışık olduğumuz gibi bir melodiyi alıyor ve şarkı boyunca onu genişletip zenginleştiriyor. Şarkı Anathema'nın ''artık melankolik söz yok'' düşüncesiyle de paralel olarak yazılmış. Sözler son derece optimist. Ne yazik ki Anathema'nın bu işi pek iyi kotarabildiğini sanmıyorum. Sanki son bir kaç albümde şarkı sözleri belirli anahtar kelimelerin üzerine kuruluyormuş hissiyatı yaratıyorlar. Oysa ki biz Anathema'yı ''We're just a moment in time.'' gibi sözlerle tanımıştık. Vincent vokalleriyle şarkıya girdiği anda bu albümün de bizi nasıl mutlu edeceğini anlamış oluyoruz yine de. Kendisi bu hali yetmezmiş gibi vokalini yine bir adım ileri taşımış. Zaten iyi Anathema dinleyicileri albümden albüme Vincent'ın nasıl bir gelişme gösterdiğine pek çok defa tanık olmuş insanlar. Orkestrasyonların daha lower key'lerde seyir etmesi de sanırım vokallerin kendini ilk kez bu kadar gösterebilmesine yardımcı olmuş durumda.Part 2 ve Part 1, Part 3'ü dinledikten sonra daha fazla anlam kazanıyor. Grup üstüste dinlemeler yaparak albümü kaydetmiş ve bunun meyvesini almış.Anathema şarkısı da bu serinin düşüncelerini açmaya devam ediyor , öyle ki adı belki de The Lost Song Part 4 olmalıydı.

Albüm Anathema'nın yine farklı şeyler aradığı bir çalışma. Doom Metal'den Progressive Rock'a kadar uzanan geniş bir skalada müzik yapan bir grup için oldukça normal bir durum bu. Gitar işçiliği Weather Systems'daki kadar detaylı olmasa da , Anathema daha organik melodilerle karşımızda. Nitekim albümün o ''catchy'' dediğimiz türden bir şarkıya sahip olmadığını düşünüyorum. Kolay tüketemeyeceğimiz bir albüm bizi bekliyor.

Melankoli yine burada ama son iki albümdeki gibi pozitif enerjilerle yüklü bir atmosferdeyiz. Melankolinin ustaları denen bir grubun bu şekilde müzik yapması kimi zaman eleştiriler alsa da , grup bundan oldukça memnun görünüyor. Hatta Danny, bir röpörtajında bu halleriyle daha olgun müzik yaptıklarını belirtmişti. Bu grubun yaptığı işe inandığını kanıtlıyor aslında. Hala verecek çok şeyleri var.

Firelight bizi title-track'e götüren kısa bir şarkı kıvamında. Distant Satellites ve Take Shelter ise iki harika parça ve son iki albümde gözümde eksik kalmış ''iyi bir bitirişi'' albüme kazandırmayı başarıyorlar. Take Shelter gruptan son derece beklenebilecek bir şarkı fakat Vincent vokalleriyle tüyleri diken diken ediyor. Distant Satellites ise title-track olmanın hakkını veriyor.

John Douglas ve Lee Douglas ise bu albümü en aktif oldukları Anathema albümü olarak seçeceklerdir. Albüm harika ritmler ve bir o kadar güzel Lee Douglas vokalleriyle süslenmiş durumda.

Sözlere son bir laf etmeden duramayacağim , karanlıktan ışığa yapılan bu 180 derece dönüş ne yazik ki bazen ucuz bir aşk kitabı okuyor hissi veriyor bana.

Distant Satellites Anathema'nın şu ana kadar yaptığı en iyi iş değil. Nitekim, tekrar bir şeyler hissettirmeyi başaran iyi bir albüm. Daha önce de belirttiğim gibi , albüm sizi anında yakalamayacaktır. Bu yüzden kendisine birden fazla dinlenecek şekile şans verilmesi gerekiyor. Her dinleyiş albümü daha iyi kavramanızı sağlıyor. Albüm iyi mi? Kesinlikle! Bu albüm daha olgun , daha progresif bir çalışma. Bu yüzden albümün ulaşılabilirliği ve kavranabilirliği biraz darbe alıyor fakat içindeki pek çok çalışmanın olası bir Anathema best-of'una kafadan oynayabileceği kesin.





12 Eylül 2013 Perşembe

İstem Dışında Müzik


Muzak; bu kelimeyi belki hiç duymadınız, belki de sadece bir şirket adı sandınız. Oysa ki muzak kavramı müziği sandığınızdan çok daha ciddi bir biçimde tehdit etmekte.

Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, çeşitli toplumsal mekanlarda, insanlara istemleri dışında sunulan, hatta empoze edilen müzik şeklinde de tanımlayabileceğimiz muzak, aynı zamanda tanımındaki amacı uygulamak için 1930’lu yıllarda kurulmuş olan bir firmanın da adıdır. 


Muzak, biz insanların zihinsel süreçlerine etki edebilen bir müzik mentalitesidir. Diğer bir değiş ile günlük monoton yaşantılarımıza tanınmış bir joker hakkı olarak tanımladığımız müziğin bir eğlence değil, fonksiyonel bir reklam aracı olması durumudur. 


Nasıl mı?


Muzak şirketi bir generalin asansör kullanımındaki negatif etkileri en aza indirme düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. İş veya okul dönüşü dairenize ulaşmak için kullandığınız asansörde çalan ve sürekli tekrar eden sesler sizi güvence altında hissettirmek için tasarlanmıştır. Genellikle entrümental ve perküsyonlardan uzak şarkılar olduğunu siz de fark etmişsinizdir.


Kuruluşuyla beraber Muzak, gerek banka, restoran ve fabrika gibi toplumsal alanlarda gerekse de asansör gibi bireyin tek başına bulunduğu yerlerde kişiyi sakinleştirecek, üretimini arttıracak ve tehlikeden uzakmış hissini yaratacak, mekâna göre dizayn edilmiş “müzik paketleri” sunmuştur.

Popüler ve bilindik şarkıları olabildiğince basitleştirerek daha önceden dinlenilmişlik havası yaratmaya çalışan bu şarkılar alım isteklerimizden çalışma gücümüze kadar bize etki eden seslerdir.

Özellikle 2.Dünya Savaşı'ndan sonra silah üretimi yapan fabrikalarda çalışan pek çok işçi üzerinde bu sesler denenmiştir. Yapılan araştırmalar sonucu bu seslerin hata payını azalttığı ve motivasyon sağladığı gözlemlenmiştir.


Şu ana kadar konuştuklarımıza bakılırsa Muzak pek bir masum ve iyi niyetli görünmekte...Lakin gerçek çok farklı.


1980'li yıllardan itibaren çalışma prensiplerini değiştiren firma bu sesleri daha ön plana çıkararak herkesin daha rahat şekilde algılayabileceği bir şekilde çalmaya başlamıştır. Bu background noise'un bir nevi foreground haline gelmesidir. İnternette surf yaparken dinlemediğiniz fakat açık bıraktığınız televizyonun algılarınızı etkileyebilecek kadar yüksek bir sesle çalışması gibi düşünülebilir.

Bu yeni sunum biçimleri özellikle alışveriş merkezleri gibi kalabalık yerlerde tercih edilmiştir. Markaların kimliklerini yansıtacak biçimde dizayn edilmeye başlanan bu sesler bir ürünü kullanırken nasıl şeyler hissedeceğinizi size yaşatmayı başarabilir. Son dönemlerde popüler fakat başarısız sayılan idoser gibi seslerin tanındık ve daha profesyonel bir hale gelmiş şekilleri kabul edilebilirler. Bu sesler aynı zamanda hem mağzaları hem de insanları birbirinden ayıran bir ses duvarı oluşturmayı hedeflemektedir.

İşte bu özellerikleriyle Muzak müzik pazarlamasından öte, duygu pazarlaması yapmaktadır.

Muzakın giderek daha popüler hale gelmesi ise birçok insanı müziğin gelecekte bir eğlence olmayacağı konusunda uyarmaktadır.

Sound of Muzak adlı parçada da söylendiği gibi; dünyanın harikalarından biri olan müzik çöküyor ve kimsenin umrunda değil, kimsenin yeterince umrunda değil.

1 Eylül 2013 Pazar

Dinleyici Kitleleri

Müzik akımları asla sadece müzikle ilgili olmamıştır. Herbiri kendi giyim ve düşünce tarzlarını hatta kimi zamanlar sosyal hayattaki davranış biçimlerini beraberlerinde getirmiştir. Çocuklar benliklerini müzikte bulup kendilerini ebeveynlerine ispatlamak ve onlardan farklı olduklarını göstermek istemişlerdir. Müzik insanlara bir sosyal statü ve çevre, en kötü ihtimalle konuşulacak bir ortak nokta verir. Grup t-shirtlerinin açık bir tanışma daveti olabileceğini asla unutmayın.

 Günümüzde kimse babasının kendisine bıraktığı bir koleksiyon ile yetinmek zorunda olmadığı ve müzik bu kadar ulaşılabilir bir hale geldiği için bu gruplar distanktif özelliklerini kaybetmeye başlıyorlar. 

 Bu konuyu basit bir Duman konseri ile ele alalım; Duman soundunda çok keskin bir çizgiye sahip olmasa da kimlere hitap ettiği çok açık bir grup. Daha dün gerçekleşen konser ise dinleyici kitlesine değil sadece kalabalığa sahip olan bir konserdi. Türkiye'deki konserlerin en büyük sıkıntılarından biri de işte budur. Playlisti Eminem'den ibaret olan bir arkadaşınızı siyah t-shirtü ile Metallica konserinde görebilirsiniz. Sonuç itibariyle seyircinin katılımımdan uzak bir konser sizi bekler ve emin olun ki bu negatif hava sizi etkilediği kadar sanatçıyı da olumsuz etkiler. Kimsenin konsere girme hakkını elinden alamayacağınız için yapabileceğiniz tek şey bir sonraki konsere "hazır" gelmesini ümit etmek olur. İyi bir dinleyici konsere gelmeden önce setlisti bile ezberlemiş olacaktır.

Bu durumun sanatçıya kazanç sağlayağını düşünmek ise doğru olmayacaktır. Statü için konsere gelen birisi bu grubun emeklerine -konser dışımda- zaman ve para harcamayacaktır. 

Sonuç olarak; poserlık kötüdür.

25 Ağustos 2013 Pazar

Şimdi

Küçük bir kasabada, harçlıklarının son kuruşlarıyla sahip olabildikleri Frank Zappa veya Pink Floyd albümlerini dekode ederek ilham kaynaklarını arayan bir neslin üyeleri olmak ne yazik ki bizim kaderimizde yok. Çok daha kolay bir şekilde sahip olabildiğimiz sanat eserlerini çok daha hızlı tüketmemiz bana sorarsanız bir sürpriz olmaktan oldukça uzakta. Bu da teknolojinin hayatımıza yön vermesi sonucunda bir kayıda enerji zaman veya para harcayamayacak kadar sanattan uzaklaşmış olduğumuzu ortaya koyuyor. Günümüzde Pink Floyd dinlemeye başlamak isterseniz bir torrent bulursunuz, indirirsiniz, bir iki şarkı dinlersiniz ve bu şarkılarla anında bir etkileşim olmaz ise dosyayı silersiniz.


American Idol ve bu gibi programlar yüzünden bu durumun ortaya çıktığını söylemek ise yanlış olmayacaktır. Akıl uyuşturucu olmaya başlayan bu programlar, genç disney zımbırtısı gruplar müzik yapmanın amacının ünlü olmak olduğunu aşılıyorlar. Kendinden sonraki jenerasyonu etkilemek, müziği biraz da olsa sanat icra etmek için yapan sanatçıların ise bu durumda arka planda kalmaları kaçınılmaz oluyor. Bu programlardaki herşey müzik piyasasının kontrolünü yeniden ele geçirmeyi amaçlayan büyük şirketlerin zırvalıklarından ibaret. Demek istediğim, post-grunge Nirvana devrine bakın. Önemli sanatçıların büyük bir kesimini yatak odalarında bağımsızca müzik yapan gençler oluşturmaktaydı. Başlıca müzik şirketlerinin ise o sahayı tekrar ele geçirme yolu bizler için bütün zırvalığı o kutunun içine koymak, ''Hey! Bu şey kesinlikle sahte ama sen yine de bunu izleyeceksin''.